Anadolu Federasyonu olarak 13 – 17 Ağustos 2025 tarihleri arasında “Tüten Ocak, Ailenin Geleceği” temasıyla düzenlediğimiz 19. Anadolu Buluşmalarında 3. Gün 4. Oturum “Gençlik ve Aile” adıyla gerçekleşti. Fatih Eren’in moderatörlüğünü yaptığı oturuma Emin Bulut, Gülsüm Çelik, Betül Üce ve Tarık Ergenç konuşmacı olarak katıldı. “Gençlik ve Aile” isimli oturum, Gülsüm Çelik’in konuşmasıyla başladı.
GÜLSÜM ÇELİK: “ERKEKLER KADINLARA GÖRE EKONOMİK KAYGIYI DAHA ÜST SEVİYEDE YAŞIYOR”
Oturumda ilk olarak söz hakkı alan Gülsüm Çelik, gençlerin evliliğe bakış açılarının sosyolojik boyutunu incelediklerini belirterek, “Aile kelimesi ev yuva ocak gibi eşdeğer anlamlara sahip bir kelime. Bir tanımını yapmak pek mümkün değil. Çünkü her topluma kültür için aile farklı anlamlar ifade etmekte. En genel tanımıyla aileyi toplumun en küçük yapı taşı olarak ele alabiliyoruz. Toplumun yapıtaşı olan olarak görülmesine rağmen ailede toplumda en iyi yansıtan temel kurumdur. Aynı zamanda aile bir bireyin büyüyüp yetiştiği toplumun bir üyesi haline geldiği bir yerdir. Ailenin devamını sağlayan en temel yapı ise evliliktir. Evlilik, geçmişten günümüze kadar önemli bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm toplumlarda da aynı kutsallığa sahiptir. Aynı değerde kutsallığa sahiptir kadın. Yaşamlarını birleştirdikleri bu eylem doğrultusunda bireylere bir sorumluluk yüklediğini belli beklentiler ve talepler doğurduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Gençlerin aile ve evlilik konusuna bakış açısını daha iyi anlamak ve biraz daha iyi aktarabilmek üzere bir anket çalışması gerçekleştirdiklerini belirten Gülsüm Çelik; “Anket çalışmamızı da 4 başlık üzerinden şekillendirdik. Anket çalışması evliliğin ertelenmesindeki en önemli nedenleri sorduk. En çok çıkan cevaplar arasında maddi yetersizlik ve uygun aday ile karşılaşamamak var. Bu anket dışında TUİK verilerine baktığımızda her 3 evlilikten biri boşanma ile sonuçlanıyor. Ayrıca bununla beraber bu boşanmaların ilk 3 yıl içinde gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Aynı zamanda TÜIK verilerinden çıkardığımız son 10 yılda ilk evlenme yaşının her iki cinsiyet için de yükseldiğini görüyoruz. Bunun en büyük nedenleri arasında sosyal hayatın ve eğitim hayatının getirdiği belli koşullar yer alıyor. Üniversite okuyan gençler ekonomik olarak ailelerine bağımlı olarak yaşıyorlar ve bunun sebebiyle kendi ekonomik şartlarını oluşturmak konusunda zorlanıyorlar. Aynı zamanda da üniversite mezuniyetini bekledikleri için evlilik yaşı doğal olarak artıyor. Anket çalışmamızda katılımcılarımızın %94'ü gençlerin aile kurma motivasyonların geçmiş nesillerden farklı olduğunu ifade ediyor. Bu durum gençleri ve ailelerin evlilikten beklentilerinin farklılaşmasından kaynaklı olabilir diye düşünüyorum.” dedi.
Gençlerin evlilikten beklentileri ile toplumun beklentileri örtüşüyor mu sorusuna cevap aradıklarını belirten Gülsüm Çelik, “Çoğunluk toplumun beklentileri ile kendi beklentilerinin örtüşmediğini ifade ediyor. Aynı zamanda da ideal evlilik toplumdaki ideal evlilik gençlerin evlilik kararını baskılıyor mu sorusuna da büyük bir çoğunluk baskı hissettiğini ifade ediyor. Ekonomik ve sosyal baskıların dışında gençlerin evliliği erteleme sebepleri arasında evlilikten beklenti ve değişen evlilik algısı da yer alıyor. Sonuç olarak cinsiyet rollerinin hala baskın olduğu ifade edilmiş. Bu sonuçlar doğrultusunda da erkeklerin kadınlara göre ekonomik kaygıyı daha üst seviyede yaşadığını söyleyebiliriz. Evlilik öncelikli olarak ekonomik boyut gözler önüne seriliyor. Sosyal medyanın da kaçınılmaz etkisi ve kültürel dayatmaları ile bu süreç tamamen bir çıkmaza giriyor modern istekler ve talepler ile birlikte geleneksel popüler arasına sıkışan bireyler beklentileri doğrultusunda istedikleri gibi bir evlilik gerçekleştiremiyor.” dedi.
“EMİNE BULUT: TÜM BU OLUMSUZ TABLOYA RAĞMEN, EVLİLİK GENÇLER IÇIN HÂLÂ HAYAL EDILEN BIR BAŞLANGIÇ”
Oturumda söz hakkı alan Emine Bulut, gençlerin toplumsal olarak şekillenen beklentileri üzerine durarak, “Aileyle ilgili çeşitli tanımlamalar yapıldığı konuşmalarda; aile birlik ve dayanışmayı pekiştiren bireyin kendini güvende hissettiği huzur bulabildiği alan fakat bu huzurlu bu alana ulaşmak için çeşitli süreçlerden geçmemiz gerekiyor. Fakat tüm bu olumsuz tabloya rağmen, evliliğin gençler için hâlâ hayal edilen bir başlangıç oldugunu söylemek yanlış olmaz. Bunu hem anketlerde hem de kendi çevremizde net olarak görebiliyoruz. Yani tüm olumsuzluğa rağmen aile olmaya karşı bir talep var.”
Yapılan anket çalışmamız ile gençlere çeşitli sorular sorduklarını dile getiren Emine Bulut;" Gençlerin evliliğini etkileyen en önemli faktör nedir?" sorusuna verilen cevaplarda, maddi yetersizlik tek başına en yüksek orana sahip. Bu sonuç, gençlerin evlilik kararında ekonomik koşullarının ne kadar baskın olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. İkinci sırada çıkan “uygun kişiyle karsılaşamamak" cevabı (%41) ise, yüzeyde bireysel bir mesele gibi görünse de, derinlerde ekonomik faktörlerle bağlantıları olabilir. Ekonomik • belirsizlikler, bireylerin iliskilerinde adım atma süreçlerini yavaşlatabilir ve onları daha temkinli davranmaya itebilir. Yani burada maddiyatı, diğer faktörleri sekillendiren bir "üst yapı" gibi düşünebiliriz. Üçüncü olarak kariyer planları (%22) öne çıkıyor. Bu da aslında büyük ölçüde ekonomik beklentilerle ilişkili. Gençler, mesleki ve mali olarak belli bir güvenceye ulaşmadan evliliğe adım atmayı riskli görüyor diye bir yorum yapabiliriz. Tüm bu verileri birlikte değerlendirdiğimizde, maddi şartların yalnızca doğrudan değil, dolaylı yollardan da evlilik kararlarını etkilediğini söyleyebiliriz. Yani hem cebimizdeki rakamlar hem de zihnimizdeki gelecek planları, bu kararı alma hızımızı ve yönümüzü belirliyor.” dedi.
Ayrıca trafik sorununa metaforik bir bakış açısıyla bakan Emine Bulut;”Bir noktada trafik sıkışıklığı olduğunda trafiğin sebebini tek tek araçlara bakarak çözemeyiz ancak geniş çerçeveden bakarsak trafiğin ne sebeple ve nereden oluştuğunu anlayıp çözüm üretebiliriz. Yani trafik sıkışıklığı araçların bireysel problemi değil kolektif durumun, koşulların getirdiği etmenlerin bir araya gelmesiyle oluşan durum. Evlilikle ilgili engellerin veya evlilik yaşının yükselmesinin sebebini de tek tek bireylere bakarak değil geniş çerçevede bütün koşulları incelediğimizde anlayabiliriz.” dedi.
Evliliği yüksek maliyetli bir unsur olarak görülmesinin en büyük sebeplerinden birinin sosyal medya olduğunu belirten Emine Bulut; “Sosyal medyayla beraber gösteri ve kıyas kültürünün artması; insanların bir illüzyon içerisine girmesine sebep oluyor. Anket çalışmamızda sorduğumuz sorulardan biri evlilik için uygun maddi birikiminiz olduğunu düşünüyor musunuz sorusuydu. Hazır kavramı burada çok önemli. İdeal olarak sunulan şeyler konforumuz ve beklentimiz burada çok önemli. Sosyal medya ve popüler kültürle beraber bireylerin evlilikten beklentileri fazlaca arttı bu bağlamda bireylerin evlilik için kendilerini hazır görmesi zorlaşmış durumda oluyor. Hazır olma durumu ihtiyaçları karşılamaktan çok yapay beklentileri karşılamaya doğru kaymış oluyor. Ekonomik yetersizlik ve yalnızca bireylerin beklentileri değil dışarıdan aldıkları geleneksel baskılar da bireyleri evlilikten uzaklaştırıyor. Bu bağlamda maddi yetersizlikten çok odaklanılması gereken şey uygun kişiyi bulmak problem de bu bağlamda çözülebilir.” dedi.
TARIK ERGENÇ: “AİLEYİ EV OLARAK DÜŞÜNÜRSEK DEVLETİ DE BU EVİN ÇATISI OLARAK DÜŞÜNEBİLİRİZ; ÇATI ZARAR GÖREBİLİR AMA EVİN TEMELİ SAĞLAMSA AİLE VARLIĞINI SÜRDÜREBİLİR.”
Oturumda son olarak söz hakkı alan Tarık Ergenç; “Günümüzde devlet ve aile birbirinden bağımsız düşünülemeyen iki kavram. Devletin ve devlet politikalarının aile yapısı üzerinde, yeni kurulacak ailelerin dinamiği üzerinde etkisinin oldukça fazla olduğu düşünülüyor. Elbette, aile ve devlet birbirine uzak kavramlar değil. Zira devlet varlığının şartından olan millet, ailelerden oluşur. Fakat aile, devlet yapısı içerisinde özerk bir konuma sahiptir. Zira önce devlet değil, aile vardı. Yeryüzünde hiçbir devlet yokken aile vardı ve yeryüzünde hiçbir devlet kalmasa dahi aile var olmaya devam edecek. Aileyi bu şekilde özerk bir yapıda değerlendirdiğimizde devlet, aile yapısına sivil toplum gibi, sosyoekonomik ortam gibi doğrudan müdahale edebilen bir mekanizma değildir. Ürettiği politikalarla ancak dolaylı yoldan müdahale edebilen bir mekanizmadır. Bu doğrultuda aileyi ev olarak düşünürsek devleti de bu evin çatısı olarak düşünebiliriz. Evi dış etkenlere karşı koruyan bir çatı. Çatının varlığı ve sağlığı evin huzuru için önemli bir faktördür fakat olmazsa olmaz değildir. Çatı zarar görebilir, hatta yıkılabilir. Eğer evin kolonları, kirişleri sağlamsa çatının yıkılması eve yani aileye fazla zarar veremez ve o aile gücünü toplayıp çatısını tekrar inşa eder. Bu bakış açısıyla evlenmek ve aile kurmak niyetinde olan gençlerin veya evlenmiş ve aile kurmaya çalışan gençlerin devlet politikalarıyla fazla ilgilenmelerinin zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Öncelik evin temeli, kolonları ve kirişleridir.” dedi.
Devlet politikalarının dolaylı da olsa gençlik ve aile yapısı üzerine etkisine değinen Tarık Ergenç, “Bu etkinin bence en önemli sac ayağı milli eğitim politikalarıdır. Hemen her konunun en önemlisi konumunda bulunan eğitim, ailenin temel dinamiklerinin oluşturulmasında bence başrolde yer alıyor. İlköğretimden itibaren anne, baba, kardeş, akraba; kız, erkek, cinsiyet gibi kavramların doğru bir şekilde öğretilmesinden başlayarak üniversite son sınıfa kadar aile kurmanın gerektirdiği tüm ilmi ve kültürel becerileri öğreten ve aynı zamanda eğiten bir eğitim sistemi bence devletin bu konuda yapacağı en önemli müdahalesi olacaktır. Nitekim, evlilik ve aile konusunda bilinçli ebeveynler yetişecek ve bu ebeveynler kuracakları ailelerle sağlıklı nesillerin yetiştirilmesine öncülük edeceklerdir.” dedi.
Devletin aile yapısına en büyük müdahalesinin ekonomi olduğunu belirten Tarık Ergenç, “Fakat devletin ekonomiden daha önemli vazifeleri var. Örneğin adalet, toplumsal barış, güvenlik devletin ekonomiden daha önce yoluna koyması gereken vazifeleri. İyi bir hukuk altyapısı ailenin korunması, sağlığı ve huzuru için en önemli koşullardan biridir mesela. Aksi türde zayıf hukuk yapımızdan kaynaklandığını düşündüğüm cinayetlere bir göz atalım isterseniz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre 2015 yılından itibaren gerçekleştirilen kadın cinayeti sayısı yıllık ortalama 356. Kadın, yani bir ailenin belkemiği; belki anne, kız kardeş, teyze, hala, anneanne, babaanne. Hepsi birer anne veya anne potansiyeline sahip kadın. Aynı şekilde her yıl bunun birkaç katı kadar ailenin direği olan baba veya baba potansiyeline sahip erkek hayattan koparılıyor. Bu hususta, sosyal devletin ev hanımlarını bir memur olarak görerek çocuk başına gerekli maddi ve manevi desteği göstermesi ve buna özendirmesi, gençlerin aile kurma sürecindeki birçok ekonomik tedirginliğini sonlandıracak ve ev hanımlığı üzerindeki ‘çalışmıyor’ algısını ortadan kaldıracaktır. Bu politika, evlenmek niyetinde olup da maddi yetersizlikler ve sosyal kaygılar nedeniyle kendini “çalışmak” zorunda hisseden genç kızlara ve “çalışmadığı” zaman kendini baskı altında hisseden ev hanımlarına büyük bir ferahlık getirecektir.” dedi.