Anadolu Federasyonu olarak 13 – 17 Ağustos 2025 tarihleri arasında “Tüten Ocak, Ailenin Geleceği” temasıyla düzenlediğimiz 19. Anadolu Buluşmalarında 4. Gün 1. Oturum “Dinler ve Aile: Gelenek, Modernite ve Toplumsal Dönüşüm” adıyla gerçekleşti. Prof. Dr. Ahmet Yayla’nın moderatörlüğünü yaptığı oturuma Prof. Dr. Mehmet Türkeri ve Prof. Dr. Saffet Köse konuşmacı olarak katıldı.
PROF. DR. AHMET YAYLA: “BU HAKİKAT BANA GÖRE” VEYA “SANA GÖRE” OLAMAZ; HAKİKAT EVRENSEL VE MUTLAK OLMALIDIR.
“Dinler ve Aile: Gelenek, Modernite ve Toplumsal Dönüşüm” isimli oturum, Moderatör Prof. Dr. Ahmet Yayla’nın konuşmasıyla başladı. Teknoloji ve kültür endüstrisinin etkisiyle hızla değişen dünyada bireylerin kimlik, etik ve hakikat anlayışında yaşadığı krizlere dikkat çekerek, “Günümüzde yaşadığımız olayları anlamak için içinde bulunduğumuz çağı doğru gözlemlememiz gerekmektedir. Bu çağa teknoloji, bilgi ve veri çağı denilmektedir. Bilgi her geçen gün hızla değişmekte, dönüşmekte ve kendini yenilemektedir. Modernizm, iyi niyetle ortaya çıkmış olsa da bugün karşımıza pek çok devasa sorun çıkarmıştır. Bilim ve teknoloji çağını anlamlandırmamızda bize yardımcı olmuş, ancak insanı ve etiği ilgilendiren meselelerde derin sorunlar doğurmuştur. Çağımızdaki ciddi kültürel değişim büyük ölçüde kültür endüstrisinin hızlandırdığı bir dönüşümün sonucudur. Kültür endüstrisinin sunduğu süreçler, yalnızca bilişsel değil, duygusal ve manevi dünyamızda da değişimlere yol açmıştır. Özellikle gençler arasında belirsizlikler, kimlik krizleri ve sorumluluk duygusunun sürekli değişmesi gibi sorunlar görülmektedir. Örneğin, cinsiyet değiştirme isteği gibi konularda bile insanlar sorumluluğu kendilerinden uzaklaştırarak başka yerlere yöneltmektedir.” dedi.
Sosyal Medyanın değişim hızına dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Yayla; “Sosyal medyanın büyük etkisiyle, bu değişim fırtınasından neredeyse kimse kendini koruyamamaktadır. Dünyanın bir ucunda gerçekleşen bir gelişme, diğer ucundaki insanı doğrudan etkileyebilmektedir. Dolayısıyla hepimiz bu hızlı değişimle yüzleşmek zorundayız. Burada bize düşen, bu dönüşümün etkilerini en az hasarla atlatabilmek için hakikatimizi sorgulamak, sağlam bir hakikat anlayışına sahip olmak ve ona göre hareket etmektir. Çünkü değişim, dünyanın en ücra köşesindeki toplumları dahi etkilemektedir.
Unutulmamalıdır ki, “Bu hakikat bana göre” veya “sana göre” olamaz; hakikat evrensel ve mutlak olmalıdır. Ancak bu şekilde değişim rüzgarında savrulmadan yol alabiliriz.” dedi.
PROF. DR. SAFFET KÖSE: “MODERN DÜŞÜNCE, İNSANI MERKEZE ALARAK ALLAH’IN VARLIĞINI VE OTORİTESİNİ GÖRMEZDEN GELİR.”
Oturumda söz hakkı alan Prof. Dr. Saffet Köse, “Modernite ve Din Gerilimi Altında Aile” isimli sunumunu gerçekleştirdi. Modernitenin “Aile, Allah’ın doğrudan müdahil olduğu bir alandır. Din nikâhı ibadet derecesinde görür; bu yönüyle aile, ilahî iradenin merkezde olduğu en önemli kurumlardan biridir. Ancak modernite, bunun tam karşısında durmaktadır. Modern düşünce, insanı merkeze alarak Allah’ın varlığını ve otoritesini görmezden gelir. Böylece modernitenin getirdiği kavramlar, hakikatleri reddeden bir anlayışla bize dayatılmaya başlanmıştır. Bugün sürekli başkalarına öykünerek kendimiz olmaktan uzaklaşıyoruz. Gerçekleri bir bütün olarak almak yerine, sadece işimize gelen kısmını cımbızla seçiyoruz. Oysa hakikat parçalanamaz. Mesela eşitlik kavramı… Kur’an açısından kadın ve erkek farklılıklarıyla birlikte değerlidir. Eşit değil, eşsizdir. Ancak modernite eşitliği tek tip anlayışa indirger. Böylece fıtrata aykırı sonuçlar doğar.” dedi.
Modernitenin sınırsız bir özgürlüğü kutsayarak insanı hem fıtratından hem de hakikatten uzaklaştırdığını dile getiren Prof. Dr. Saffet Köse; “Artık Allah’ın hükümleri karşısında kendi heva ve hevesimizi ölçü kabul eder hale geldik. Bazı ilahî emirler sorgulanıyor, aile düzenine müdahale ediliyor. Özgürlük de bu çerçevede yanlış yorumlanıyor. Oysa gerçek özgürlük, Allah’a kullukta saklıdır. İlahi sınırlar, insana hürriyet kazandırır. Ancak modernite, sınırsız bir özgürlüğü kutsayarak insanı hem fıtratından hem de hakikatten uzaklaştırıyor. Bugün LGBT dayatması bunun en somut örneğidir. Aileyi kökten sarsan bu ideoloji, bireysel tercih adı altında topluma empoze edilmekte; insanı kendisiyle çelişkiye düşürmektedir. Oysa aile, insanın en temel ihtiyacı olan sevgi, muhabbet ve sadakatin yuvasıdır. Aile dağılırsa, toplum da dağılır. Hakikati görmezden gelerek sadece modern ideolojilere yaslanmak, bizi köksüz bırakır. İslam’ın aileye dair öğretileri, insanı koruyan, adaletli ve kalıcı bir nizam sunar. Kültürel kodlarımızdan uzaklaşmak, başkalarının kültürüne eklemlenmekten başka bir şey değildir. Sonuç olarak: Aileyi yeniden asli yerine koymak, modern ideolojilerin değil, hakikatin ışığında mümkündür. Hakikati terk eden bir medeniyet ayakta kalamaz.” dedi.
PROF. DR. MEHMET TÜRKERİ: “AİLEYİ GÜÇLÜ KILMAK İÇİN DEĞER SORUMLULUĞUNU HİSSETMEK ZORUNDAYIZ.”
Oturumda konuşa gerçekleştiren Prof. Dr. Mehmet Türkeri; “Bir şeyi yeterince gözlemlemeden onun iyi ya da kötü olduğuna karar veremeyiz. Esas olan, iyiliği merkeze almak ve buna göre davranmaktır. Aileyi ele alırken de değer yitimlerinin ne olduğu ve çözüm yollarının neler olabileceği üzerinde durmak gerekir. Tarih boyunca insan farklı şekillerde tanımlanmış, insaniyet açısından bakıldığında “insanı insan yapan şeyler” üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak burada önemli olan, yüzeysel tanımlar yerine, insanın hayatına yön verecek derinlikli değerleri ortaya koymaktır. Eğitim sürecinde çocuklara sadece bilgi aktarmak yetmez; aynı zamanda değerleri de ekmek gerekir. Aksi hâlde bireyler, siyasetin gölgesinde şekillenir ve hakikati aramak yerine güç odaklarına yönelir. Oysa her davranışımızda erdem ve etik sorgulanmalıdır. Erdem sadece teorik bir kavram değil; ayetler ve hadisler ışığında yaşanması gereken bir bilinçtir. Ailenin değerler üzerine kurulması hem birey hem toplum için zorunluluktur.” dedi.
Değerlerin bağlayıcılığı olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Türkeri; “Bağlantısı olmayan bir şey değer olamaz. Bu bağlantının da olumlu bir ilişki üzerine kurulması gerekir. Sadece biyolojik içgüdülere indirgenen bir yaşam biçimi, insana gerçek anlamda değer kazandırmaz. Hukuki ve cezai yaptırımlar tek başına yeterli değildir; gönüllü bir erdem anlayışı olmadan değerlerden söz edilemez. Özgürlük ile değer ilişkisi de doğru anlaşılmalıdır. Özgürlüğü, insanı olumsuzluğa ve keyfiliğe sürükleyen bir sınırsızlık olarak görmek yanlıştır. Gerçek özgürlük, erdem ve sorumlulukla birlikte anlam kazanır. “Hoşuma gidiyor” ya da “gitmiyor” düşüncesi, hedonist bir yaklaşımı besler; bu da insanı değerden uzaklaştırır. Yalanın hizmet edeceği hiçbir değer yoktur.” dedi.
Aile değerleri söz konusu olduğunda, kadın-erkek ilişkisi ve evliliğe bakış çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Türkeri; “Kadına bakış açımız, erdem ve hakkaniyet çerçevesinde olmalıdır. Hakikati gözetmeden, sadece heveslere dayalı ilişkiler kurmak, değer kaybına yol açar. Çocuk yetiştirme meselesinde de aynı hassasiyet gereklidir. Çocuk, ailenin en büyük emaneti ve değer sorumluluğunun merkezidir. Onu büyütürken hedeflediğimiz yalnızca biyolojik bir varlığı yaşatmak değil, aynı zamanda erdemli bir kişilik inşa etmektir. Değerler, hayatımızda günlük meselelerin ötesinde, geleceğe yön veren ilkeler olmalıdır. Peygamberimizin ümmeti çoğaltmaya verdiği önem de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Duyguların ve arzuların sınırsızca tatmini değil, değer bilinciyle yaşamak esas alınmalıdır. Sonuç olarak, aileyi güçlü kılmak için değer sorumluluğunu hissetmek zorundayız. Aileye bakış, hayata bakışın bir parçasıdır. Hayata değer merkezli yaklaşmadıkça, toplumsal bütünlüğü korumamız mümkün değildir.” dedi.