Arabic English Turkish

Anadolu Federasyonu Genel Merkez İftar Programı Yapıldı

Anadolu Federasyonu Genel Merkez İftar Programı Yapıldı

Anadolu Federasyonu genel merkezinde Sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, iş adamları ve akademisyenlere yönelik iftar programı düzenlendi. Programa Anadolu Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanımız Turgay Aldemir ve Anadolu Federasyonu Genel Merkez Koordinasyon Üyeleri katıldı. İftar yemeğinden sonra yapılan toplantıda sivil toplum ve deprem konusu ele alındı.

İstanbul'da merkezleri bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri, akademisyen ve iş adamlarının katıldığı programda Aldemir, şunları söyledi:

Sivil toplum kuruluşları olarak milletin ihtiyaçlarının karşılanması için aslında bu toplantıların ve buralarda yapılan eğitimlerin, derslerin, müzakerelerin ne kadar kıymetli olduğunu sahada bizzat müşahede etme fırsatımız oldu. Ayrıca şu noktayı da müşahede ettik. Millet olarak çok insan biriktirmişiz, Anadolu Federasyonu olarak üye kuruluş ve paydaşlarımızla birlikte yetmişe yakın ülkeden heyet ağırlıktık. Hristiyan’ı, Yahudi’si, Hindu’su, inananı inanmayanı dünyanın her yerinden insanlar geldi ve ‘’siz bize gelmiştiniz gün bizim gelme günümüz’’ diyorlardı. Ta yüzyıl öncesinden hikayeler anlatanlar, birkaç yüzyılı ve şimdiyi anlatanlar, hepsi var. Kudüslü kadınlar, bir daha Anadolu insanına yardım etme fırsatımız bize nasip olmaz, yaşlıyız, bu fırsatı değerlendirelim diye birçok emanetlerini göndermişlerdi. Aynı mekânda insanlık paydasında buluşmuş, yorulmadan, uyumadan gayret eden insanlar deprem bölgesindeydi. Herkes bir şeyler yaptı, yapılan istatistiklere göre deprem bölgesinde 963 tane kuruluş görev almış, tabii kayda girmeyenler de vardır; ancak Ramazan'ın öncesinde bu 312 düşmüş durumda, Ramazan’dan sonra bunun yüzlü rakamların altına düşeceği varsayılmaktadır. Deprem bölgesinde yürütülen çalışmalar, bizim genelde mütedeyyin kesimin sivil toplum örgütleri tarafından yapılmaktadır. Yapılanlar, temel ihtiyaçların karşılanması şeklinde.  Burada büyük bir yıkım var, evet fay hattı coğrafyayı kırdı aynı zamanda sosyolojideki kırılma devam etti kendini yenileyen, kendini yaşadığı ülkenin, dünyanın sosyolojisinin dışında bırakanlar fay hattında kalmaya ve kırılmaya devam edecektir. Bizler bu coğrafyanın geleceğinde yer almak için neler yapmalıyız, dayanıklı, dirençli insanlar ve sivil toplum örgütleriyle her şeye rağmen nasıl ayakta kalırız daha fazla konuşmaya ihtiyacımız var. Ömrümüz adeta tamircilik ile geçti, işte sel oluyor bir yerler yıkılıyor, yangın oluyor bir yerler yanıyor, deprem oluyor, binalar yıkılıyor, evet arama kurtarma ve diğer işler çok önemli; ama artık bizler, sivil toplum örgütleri olarak yangından ne kadar, selden ne kadar, depremden ne kadar adam kurtardığımızı konuşmaktan ziyade yaptığımız çalışmalarla, gerek düşünsel açıdan gerek sosyolojik açıdan gerek mühendislik açısından dayanıklı şehirler, yaşam alanları, dayanıklı yapılar, dayanıklı teşkilatlar, dayanıklı siyasi kurumlar, bürokratik kurumlar ve özellikle dayanaklı insanlar var etmeliyiz. Hakikaten bu coğrafya birçok acıyı iç içe yaşayan bir coğrafyadır. Evet coğrafya kaderdir; ama yaşam tarzı bizim tercihinize bağlıdır, bizim planlamamıza bağlıdır. Bu durumda sivil toplum örgütlerinin de en önemli misyonu, yaşadığı toplumun yüzleşmek zorunda olduğu meselelerde öncü rolü oynamasıdır. Gördüğümüz o ki sivil toplum örgütlerimiz kırılgan bu kırılganlıktan kurtularak aramızda iş bölümleri yapmalıyız. TGTV başkanımız burada, 250 civarı üyeye kuruluşa sahip, İDSB’nin  450 tane üye kuruluşa sahip. Türkiye’nin ve İslam dünyasının sivil birikimini temsil eden kuruluşlarımız bunlar. Hayat vakfı, İlke vakfı, Ensar Vakfı, Mazlum-der, İSAV, Bilim Sanat Vakfı, İkadder, Şule Yüksel Şenler Vakfı gibi birçok sivil toplum kuruluşumuzla sivil toplumu konuşuyoruz. Her bir kuruluşumuzun ulusal ve uluslararası çalışmaları mevcut. Bizler ağıt yakarak, sivil toplum örgütlerimizi ağlama duvarına dönüştürerek bu sorunlarımızı çözemeyiz. Biz umudun,  geleceğin ve bu toprakların her şeyiyle, her düşünceye sahip olanıyla, kendini buraya ait hisseden her insanıyla bağ kurarak bu toprakların geleceğini inşa etmek, yurdumuzu yeniden bir güven adasına dönüştürmek için hepimizin omuzlarına büyük bir yük yüklendi, bunun için tekrar enkazdan adam kurtarmaktan ziyade ülkemizin bu felaketlerde enkaza dönüşmemesi için neler yapabilirizi  önümüze koyup konuşmamız ve tartışmamız gerekiyor. Bir kısım düşünürlerin ifadesiyle yaşadığımız kriz aslında yaratıcı bir kriz, buradan ciddi bir gelecek çıkacak, geleceğe dair fikri, umudu olanlar buradan çıkacaklar; ama bitmiş olanlar da zaten enkazın altında kalacak gibi.  Hakikaten devlet, millet, sivil toplum inanılmaz bir seferberlik ruhuyla gayret etti, etmeye devam ediyor. Eksikler var mı var, bunları da tamamlamak için bizlere ciddi bir sorumluluk düşüyor. 

İDSB Genel sekreteri Eyüp Akbal, yaptığı konuşmada ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz, bu zorluk millet olarak kenetlenmemizi sağladı, Allah her afetle birlikte bereket de veriyor. Deprem bölgesinde Sivil toplum Kuruluşlarımızın verdiği mücadele dillere destan, millet olarak birlik ruhuyla şahlandık.

Yavuz Yiğit: Gençlerin STK’ya katılması için yaklaşık 15 yıldır üniversitelerde ve liselerde çalışıyorum. Gençler sahaya krizle iniyorlar sonra çekiliyorlar çünkü örgütlü yapıları çok zayıf. STK’larda yeterince alan açmıyorlar. Sahada müthiş bir boşluğa düştüler. Şu anda örgütleyeme çalışıyoruz.

Yunus Aksu: Güneş her sabah yeniden ilk defa doğuyormuşçasına doğuyor. Hayatımızda yaşamış olduğumuz bütün tramvalar, işte o biriktirip de biriktirmenin getirdiği yıkımın oluşun bünyesinde zihnimizde karşılanması çok kolay olmuyor. Dolayısıyla şu anda ben konuşurken belki benim anatomim ve fizik dünyamda binlerce hücre ölüyor binlercesi yeniden oluşuyor. Dolayısıyla bunu durdurmak, akımı durdurmamak ve bunun da önüne geçmememiz gerekiyor. İyi bir barış, iyi bir ahenk, iyi bir akış yakalamamız gerekiyor hayatın fiziğiyle. Herkes kendine ikram edilenden kendi biriktirdiklerinden ve kendine lütfedilenden harcayarak ve kullanarak bu akışı bu sürekliliği tamamlaması gerekiyor ki aynı zamanda kendisini tanımlamış olsun. Bu beraberlikler, bu birliktelikler yalnız kalmaya dayanamaya, beraber yaşamaya göre planlamış olan insanın hem kendini hem toplumu tamamlaması açısından ihtiyaç var diyorum. İnşallah bu beraberlikler buna vesile olur.

Rabia Aldemir: Koordinasyon merkezinde kriz masasında çalışırken hep şunu söylüyorduk. Deprem yerin altındaki iyi ve kötü şeyleri nasıl dışarıya çıkardıysa insanların kalbindeki şeyleri de dışarıya çıkardı. Belki kötüleri ama kötülükten daha çok bazı cevherleri de ortaya çıkardı. İnanamadığımız insanların içindeki o güzellikleri gördüğümüzde çok mutlu olduk. Kriz masasında çalışmanın getirdiği öyle bir güzellik vardı. Bir taraftan yanımızdaki arkadaşın yakınlarının öldüğünü birkaç gün sonra öğreniyorduk, bir taraftan acı haberler geliyordu, bir taraftan hiç ummadığımız yerden gelen yardımlar, unutulmayacak yardımlar bizi öyle mutlu ediyordu ki o acıların içinde kahkahalar ortaya çıkıyordu. İyilik yapmanın iyileştirdiğini, insanı güzelleştirdiğini tecrübe etmiş olduk. Gençler için söylediğiniz şeyler diğer insanlar için de geçerli. Ortaya çıkan bu iyiliğin iyileştirici gücünü, Alevi’sinden Sünni’sine kadar her türlü milletten her insanın ortaya çıkardığı bu işbirliğini nasıl devam ettirebiliriz. Gençlerin, yaşların katılımını, seküler insanlarla kurduğumuz bu birlikte iş yapma gücünü, Türkiye’nin yaşadığı acıları bir tarafı koyabilecek seviyeye geldik diye düşünüyoruz. Bu krizi de kaçırırsak deniyordu, Mustafa Özel hocanın kitaplarında hep yazdığı gibi. Bu krizi de kaçırırsak Türkiye toparlanmaz diye düşünüyorum. Bu yakaladığımız şeyleri bir şeylere çevirmek bu masanın etrafındaki insanların aklıyla pek ala mümkün olabilir, güzel olabilir diyorum.

Seyfullah Kar: Ayrıştırılan kimliklerin birleştirilmesi, demek ki üzerinde bir şeyler inşa edilmesi gerektiği bir konu diye düşünüyorum. Belki de yumuşak bir başlıkla üstüne gidilmesi gereken bir konu. Orada şunu gördüm. Seferberlik ruhu dediğimiz geçmişte insanların zihinlerine kazınmış bu düşüncenin aniden ortaya tezahür edip, toplumu harekete geçirdiğini gördük. İnsanlar iyilik yapmaktan ve bunu paylaşmaktan mutluluk duyuyorlar. Bunun art niyetini konuşmaya hiç gerek yoktur. Bu iyi kitlenin STK’ların şu hale getirmesini umuyorum. İyiliğin örgütlenmesi sıfatıyla çalışmak belki o ayrıştırma dediğimiz şeyleri de bitirecektir. Bölge halkının zihnindeki yara katsayısı ciddi arttı. Zihnimizde çok ciddi tecrübeler oluşuyor. Darbesi, depremi, seli oluyor bir sürü felaket oluyor. Ama bu felaketlere rağmen bunlardan tecrübe edinerek kalkınan bir toplum var. Kişiyi güçlendireceğine ve bu toplumu güçlendireceğine işaret ediyor. Ben sivil toplumun bölgede sağlıklı bir toplu çalışmasını başarmasını umuyorum. Yaralı bir toplumla uğraşmak çok zor olacak. Bu sürecin bu coğrafyada yaralı zihnin hep bir öncülüğü vardı ve bunla ayağa kalkamayacağız. Böylelikle toplumsal zihni tecrübelerimizle geliştirebileceğine inanıyorum. STK’ların bu başlıkla bunu kurgulayabileceğini düşünüyorum. Bundan sonraki zihinler bu kurgularla daha ileriye gideceğine ve dünyayla mücadele edebilecek bir toplumun yeşereceğini umut ediyorum.

Ensar Vakfı Genel Müdürü Hüseyin Kader: “Asrın Felaketi” olarak yaşadığımız deprem sonrasında bölgede olmaya, depremzedelerin yanında durmaya gayret ettik.

Peki bu şahitlikte neler gördüm?

Devletimizin tüm kurumlarıyla milletimize hizmet etmek için zamanla yarıştığını ve canhıraş bir şekilde çalıştığını gördüm. Vakıf, dernek, sendika, STK, birlik, belediye, oda, cemaat, tarikat, cemiyet ve sivil inisiyatiflerden onlarca gönüllü grupların hayırda birbiriyle yarıştıklarını gördüm. Acıyı, yüreğine katık edenleri gördüm. Bir anda bütün varlığını kaybeden, sevdiklerini toprağa veren metanetli gönüller gördüm. Elinde bir tas çorbayla verdiğine şükür diyen, hamd eden inançlı insanlar gördüm. Hayatın anlamının maldan, mülkten ibaret olmadığını, canımız sağ deyip akrabalarını, sevdiklerini ebedi aleme uğurlayan, “o verdi, o aldı diyen” mütevekkil yüzler gördüm.

Ahmet Buğa: Şu anda Türkiye’nin STK teşkilatlanmasında tıpkı TOKİ modelinde olduğu gibi devletin planlama ve görev alanı belirlediği, özel sektör gibi düşünün STK’ları. Bunlar Avrupa ülkelerinde kar gütmeyen şirket olarak geçer. Bu organizasyonları da devletin planladığı bir şekilde hizmet verecek sertifika vererek bu işin içine girdiği bir teşkilatlanma modeline ihtiyacımız var.  Eğer bu modeli düzene geçiremeyecek olursa şu anda siyasetin finansmanını sağlayan bir, belediyeler gibi meslek odaları gibi şehirlerde meydana gelen teşkilatları organize suç örgütü kurumlarına dönüştürüyor. Bu depremden ve depremden meydana gelen sarsıntılardan, sınavımızı verecek şekilde yapmış olacağız. Onun dışında dersimize çalıştığımız yerlerden dersimizi geçtik. İşimiz dışında bizim dışındaki insanlarla da iletişim halindeyiz. Onlar da bize zekât ve sadaka için geldiler. Ama dersimize çalışmadığımız yer var. Allah rızası için aklı başında görevi başında eli kalemi tutanı, yönlendirebilecek olanı bu noktaya dikkat edecek birisi varsa diye yönlendirmiş olayım.

Mustafa Özel: Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Yaşanan bu olaylar yüzünden ömrümün çoğu evde geçiyor. Uzakta olup da konuşmak insanın ağrına gidiyor. Ama yine de sünnetullahı hatırlatmak da fayda var. Arkadaşlar fay hatları Allah’ın vahyinin bir parçasıdır. Ve fay hatları yok edilemez. Toplumda da var bu fay hatları. Çerkez-Laz Türk-Kürt laik-dindar diye var ve ebediyen var olacak. Sadece ulusal değil evrensel olarak da. Peygamberin görevi bu fay hatları ortadan kaldırmak değildir fay hatlarıyla birlikte bir hayat sanatı oluşturmaktadır. Medine’de olduğu gibi. Ayette dediği gibi Allah’ın Biz günleri insanlar arasında döndür dururuz. Yükselişler, düşüşler, suyun az olduğu suyun çok olduğu ve duvarı zorlamaya başladığı günler. Bu ayeti kerime Uhud harbinden sonra nazil olmuştur. Bedir’i düşünün.  Sizden üç katı büyük bir orduyu yeniyorsunuz. Bu da bir gurur ve moral verdi. Bu sefer Uhud’da söz dinlemez oluyorsunuz. Başka sebepler için okçular tepelerini terk edince inanılmaz bir yenilgi alıyorsunuz. Büyük bir moral çöküntüsü. Günler yükselişler düşüşler insanlar arasında döndürüp durulur. Bu salgın hastalıklar insanlık tarihinin dönüm noktalarının ölçüleridir. Rönesans, reform gibi her şeyin kaynağının veba salgın olduğu ortaya çıktı. Vebadan dolayı kimi şehirde nüfus yarıya iniyor, üçte birine düşüyor çok büyük bir kırım. Sistem merkezinde olan kilise ne açıklayabiliyor ne çözüm üretebiliyor. Bu kuruma güven düşüyor. Bunlar en temel şeyler. Demek ki fay hatlarının ortaya çıkardığı problemler devam edecek önemli olan buna çözüm bulup bulamadığımız.

TGTV Başkanı Mehmet Yıldız: Kaderi oluşturan kişiler bizleriz. Allah bize akıl fikir vermiş. Bize hiç düşünmez misiniz diye soruyor. Yıkılmayan binalar nasıl yıkılmadı? O kadar ahlaksız ve hedonist bir eğitim şekline getirdiler ki, biz Allah korkusunu gözetmeden bir şeyler yaparak her türlü olumsuzluğu davet ediyoruz. Binalar neden yıkılıyor, bundan yıkılıyor. Dünyanın her yerinde birçok deprem oluyor ama bu kadar ölü olmuyor. Sivil toplumların elbette bu meselelere bakışları ve gayret göstermeleri çok güzel.

Nihat Erdoğmuş: Bölgeye gittik ziyaret ettik, gözlemledik. Orada çok çaba gösterdi STK. AFAD Türkiye’nin gönüllü gücü o da oraya aktı. Fakat insanları oraya aktarmak için başka bir çalışma gerekiyor. Şu anda çok abartmaya başladık STK’yı. Önceki dönemde eleştiriyorduk. Şimdi düzeldi ama bir taraftan da sınırlarımızın farkına varmamız gerekiyor. 120.000 dernek 6000 vakıf olduğu bir yerde STK hiçbir anlam ifade etmiyor. Devletle özel sektör iki tane güçlü organizasyonla mücadele etmeye çalışıyor. Onların yapmak istediği, yapmaya talip olduğu şeyleri konuşuyoruz. Lojistik birikimi depremde STK taşıyabildik mi hayır. Bir tane lojistik deposuyla daha farklı olabilirdi. Fakat deprem günü onu çağırdığımızda o da bir işe yaramayacaktır. Koordinasyon yeni bir kavram. Bu şekilde çaba gerektiren bir süreçten bahsediyoruz. Lojistik insan dağıtımıyla meşgul olmamız gerekiyor. Belki 10-20 yıl çalışıyorsun bunun için. Türkiye özel sektörü çok eksikleri var ama birçok alanda büyük bir mesafe kat etti. Zaman zaman çağırarak değil normal sürece de dahil etmemiz gerekiyor. Sahayı ve işi bilen ve anlık çağırmayacağız, bunu bileceğiz. Diğer taraftan biz STK’yı değerlendirirken şöyle bakıyoruz: Görevi ne, ne yapmaya çalışılıyor, Türkiye’de ve dünyada nasıl değişiyor, sahip olduğu kaynaklar ve kabiliyetler neler, bunları değerlendirdikten sonra önümüze koymamız gerekiyor. İş birliği söyleminden kurtulup fiiliyata dökmemiz gerekiyor. Söylem olmaktan çok fiili bir şey. Ben STK’ların bunu kendi kendine yapabileceklerini düşünmüyorum, zorlanacaklarını düşünüyorum.

Ali Rıza Temel: Fiziki deprem, Ahlaki deprem. Tabi fiziki deprem evet mümkün ama ahlaki deprem… Depremin dayanıklığı önemli ama depreme dayanıklı insan yetiştirmek daha önemli. Öğretmenlerin de bu alanlarda vebali var. Depreme dayanıklı insanlar yetiştirselerdi böyle olmazdı. Önce öğretmenler sonra müteahhitler. Önce kendinize bakın, depreme dayanıklı hale gelin. Siz sağlam olursanız başkası size zarar veremez. Dünyada aydan gözle görülen insan eseri Çin seddiymiş. Ülkeyi korumak için yapılmış ama belli kapılar bırakılmış oraya da bekçiler konmuş. Ama o bekçilere rüşvet verilerek kapılardan geçilmiş. İnsanın geçilmez olması önemli, satılık insan olmaktan kurtarmak lazım insanları. Mevlana’nın sözü hoşumu gidiyor: Allah bizi satın almakla satın almaktan kurtardı. Depreme dayanıklı insan, bu felaket bizi baya birleştirdi ama bu felaketin birleştirdiğini maalesef bu siyasiler, siyaset bir hizmet üretme, çare bulma sanatıdır. Depremin birleştirdiği bu insanları eğer şahsi hesaplarla böyle birbirlerine hakaret ederek toplumu ayrıştırırlarsa en büyük vebal de onların olur. Keşke siyasetçiler de bunlardan örnek alsalar. Bunlar zaten olurken bu siyasi atışmalar gerçekten özüyor. Bunlardan kurtulmak lazım. Söylenecek söz çok ama bir felaket zaten kendi anlatıyor, kendi söylüyor bizim anlatmamıza gerek yok. Zilzal suresinde: Yer insanın içindekileri de ortaya çıkardı. Kim daha iyi insan kim daha kötü insan. İçinde pislik olanlar bunu kustu içinde iyilik olanlar bu cevherleri ortaya çıkardı. Önce ahlak ve maneviyattır. Bu olmadıktan sonra depreme dayanıklı insan yetiştirmeden depreme dayanıklı bina yapmak mümkün değil.

Program katılımcıların iyi dilek ve temennileri ile son buldu.

Yeni Haberler

Image
Arabic English Turkish