Arabic English Turkish

Geleneksel "İstişare Sohbetleri" Programı Yapıldı

Geleneksel "İstişare Sohbetleri" Programı Yapıldı

Geleneksel olarak yapılan Bülbülzade Vakfı İstişare Sohbetlerinin ilki “Türkiye ve Dünya’da Kısa, Orta ve Uzun Dönem Planlamaları ve Sivil Toplum Olarak Misyonumuz” konu başlığında komisyon üyeleri ve ilgililerin katılımıyla 28 Kasım Pazartesi günü Davut Özgül Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Hıdır Akaslan moderatörlüğünde gerçekleşen program birim duyuruları ve bilgilendirmeler ile başladı. Akabinde program Anadolu Federasyonu Başkanımız Turgay Aldemir’in konuşmasıyla devam etti. Aldemir, konuşmasında şu ifadelere yer verdi;

Bugünün diliyle, zamanın ruhuyla, çağın kavramlarıyla ayağımızı bugüne basarak yarını konuşmalıyız. Eski düşünme biçimi; sorunların, ihtiyaçların ve çözümlerin gerisinde kalıyor. Yenilenmezsek yeniliyoruz. Türkiye fikriyatı, sürekli geçmişe değil geleceğe atıf yapmalıdır. Yoksa kırılmalar bölünmeler sürecektir.  Ali Fuat Başgil’in dediği gibi “Türkiye’de ölmek istemeyen maziyle doğmak isteyen geleceğin kavgası var. Önemli olan bunları barıştırmaktır.”

Demokrasi artık toplumu ayrıştırıyor. Daha öte bir sistem bulmalıyız. Tarihten gelerek bugünü yönetemeyiz. Fay hatlarından ve gündelik siyasetten uzak durmalıyız. Artık Türkiye’deki bütün grupları kuşatan bir devlet vizyonuna sahip olmak şart.

Müslüman toplulukları iki yüzlülüklerden kurtarmalıyız. Devlete farklı, topluma farklı kendine farklı davranma halinden çıkarmalıyız. Muhafazakârlığın ağır yükü Müslüman kişilikleri parçalıyor. Bu halde Müslümanları en sorunlu güvenilmez insan yapıyor. Sahte bir kişilik oluşuyor. Bu parçalı kişilikleri soğuk savaş saklıyordu. Soğuk savaş perdesi kalkınca bu parçalanmışlık ortaya saçıldı. Müslümanlık bütüncül, açık, şeffaf olmalı ve bununla birlikte toplumda hukuk sağlanmalı, güven korunmalıdır.

Türkiye tarihinin en önemli travması FETÖ’nün yaşattığı ve bıraktığı izler iyi yorumlanmalıdır. Ali Bardakoğlu, “İslam’ı Doğru Anlıyor muyuz?” kitabında; İnsan- İslam- Allah- Din nedir? Sorularına yanıt arar. Bu konuları bugünde yeniden konuşmalıyız. Bizim için İslam’dan bu kültürden kaçış yoktur. Bunu doğru anlamalı ve doğru yorumlamalıyız. Taha Abdurrahman, Amel Sorunsalı kitabında bunu detaylandırır; ahlaka ve hukuka dönüşmeyen her bilgi yük olur, ifsat eder. Başarılı olan her iş bedel ödeyerek elde ediliyor.

Şaban Ali Düzgün, “Hakikat Hareket ve İnşa” kitabında “Yeni bir dile ve söyleme ihtiyaç vardır; zira binlerce yıllık tecrübemiz bize, insanın içine doğduğu hazır kimlikler üzerinden kolayca bölünüp parçalandığını ve çatışmalara taraf yapıldığını göstermektedir. Kimliklerle parçalanan bir dünyada hakikat soluklaşır. Bu bazen insan hakikatidir. Beyazın öne çıkarıldığı yerde, siyahi soluklaşır. Erkeğin öne çıkarıldığı yerde kadın soluklaşır. Yerleşiklerin öne çıkarıldığı dünyada göçmenlere/muhacirlere yaşayacak alan kalmaz. Ve dolayısıyla eko sistemi, kendi ego-sistemine kurban eder.” Der.

Avrupa çöküyor. ABD zayıflıyor. Rusya güç kaybı yaşıyor. Çin “ bir kuşak bir yol” projeleriyle öne çıkıyor. İngiltere brexitle içine döndü. İki süper güç güç kaybı yaşıyor. ABD’nin finansal gücü zayıflıyor. ABD finans merkezi “Wall Street” tartışılıyor. Petrol dengesi değişiyor. ABD’nin geleceği riskli.

Türkiye kendini yeniden inşa ediyor. ABD egemenliğinden çıkmaya çabalıyor. Türkiye, Rusya’ya direniyor, İngiltere’yle dengeli ilişki kuruyor. Adeta Türkiye, bölgenin İsviçre’si olma yolunda ilerliyor. Eski aktörler tasviye oluyor. Türkiye bağırsaklarını temizliyor. Aşırılıklar, terör vb. unsurları zayıflatıyor.

 Türki cumhuriyetlerle birlikler oluşuyor. Balkanlarla sıkı yakınlaşma Ortadoğu, körfez Afrika vb. açılım ve bağlar kuruluyor. Türkiye’nin 24 askeri üssü mevcut, 300 ü aşkın dış temsilcilik oluştu.

Artık yetki alanını aşan etki alanı yüksek çok yönlü bir Türkiye’ye gidiliyor. Süreci anlayamayan; muhalefet, yer yer bürokrasi, eski aktörler ve Stk’lar var. Dış ve iç konsolidasyon sürüyor. Mesele operasyonlara konu olan Osman Kavala, Fincancı’nın, Demirtaş’ın vs. şahsı değil temsil ettiği yerlerdir.

Yeni bir modifikasyon yaşanıyor. Bu kavga Ak Parti Erdoğan kavgası değil. Önümüzdeki süreçte gıda krizi derinleşecek, gıda üzerinden yeni çalışma ve çözüm merkezleri oluşacak. Sentetik çözümler artacak. Enerji merkezi olma, tahıl gıda koridoru, diplomasi odağı gibi alanlar iyi kavranmalıdır.

Artık Asya ve Afrika, İstanbul’da buluşuyor. Doğu-Batı, Kuzey-Güney’in buluşma noktası. Bu durumu doğru anlamalıyız.

Yenidünya da Türkiye, İstanbul artık başka bir yerde… Bu durumda “Biz ve sivil yapılar nerede duruyor? Ne yapmalıdır?” sorularını düşünmemiz gerekiyor. Öncelikle durumu doğru kavramalı insan gücümüzü/kıymetimizi, iyileştirmeli ve yetkinleştirmeliyiz. Bu anlamda Jim Collins’in ‘İyi’den ‘Mükemmel’ Şirkete kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Bu yeni süreci kavrayamayanların devam etme şansı yoktur.  Devlet millet örgütlü yapılar buna göre şekillenecektir. Devlet topyekûn ana gövdesini bu yeni hedef ve alanlara çevirdi. Optimist Yayınevinden çıkan Yönetim ve Psikoloji kitabını okumanızı tavsiye ederim. Sivil toplum olarak bizlerde bu yeni sosyolojinin psikolojisini hazırlamalıyız. Bu oluşan yeni duruma gençleri hazırlamalıyız.

Temel çabamız değerlerimizi içselleştirmiş bu yeni misyonu kavrayan ona göre yetkinleşen gençler hazırlamaktır. Bu yenilikleri süreç içinde en iyi kavrayan bu vakıf oldu. Artık üçüncü ikinci sınıf olma şansımız hakkımız olamaz. Kendi öncelikli alanlarımızda birinci sınıf olmalıyız.

Açık, şeffaf, planlı, projeli kendini geliştiren yenileyen biz olmalıyız. Bizler kendi halimize ahvalimize hikâyemize odaklanmalı emek vermeliyiz. Milletin vicdanının irfanının hassasiyetini korumalı kollamalıyız. Temel düzeyi aşan seviyesinin üstüne çıkmalıyız.

Artık ilk kademeyi geçmeliyiz. El yükseltme, level atlamalıyız. Jonathan Rose’nin “İyi Akort Edilmiş Şehir” kitabında “Tarihte de bugünde yarında iyi, adil, şeffaf katılımcı olan yapılar devam etti, edecek.” Der. Bu yeni durumun düşünce teşkilat mimarisine göre şekil almalıyız. Hayallerimizle pratiklerimizi ölçeklendirmeliyiz. Gecekondu yaklaşımından çıkmalıyız. Kentleşme şehirleşmeliyiz. İş birliği eşgüdüm dönemindeyiz. Sağlam temeller atmalıyız.

Senin, benim ve bizim hikâyemiz ne olmalı? Neyle anılmak istiyoruz? Sahtelikler, afakilik, uçarı farfarı oyunculuklar insanımızı yordu. Artık insanlar sahici ciddi şeyler görmek istiyor. İnsan/Fikir/Eser, Çocuk/Gençlik, Kadın/Aile, Eğitim/Öğretim çalışmalarında destek faaliyetleri ve iş birlikleriyle bu alanları zenginleştirmeliyiz.”

Program sunumun ardından soru-cevap bölümü ve fikir alışverişi ile devam etti;

Hatice Rana, Hüseyin Rahmi Açıkkol, Ayşe Kar, Adem Er, Nuray İnce, Hatice Sohbet söz hakkı alarak soru ve görüşlerini ifade ettiler.

-Son dönemde çok konuşulan bazı kavramlar var bunlardan bahsedildi. Dönüşüm dediniz, kurumsallık, sürdürülebilirlik daha önce konuşuldu verimlilik ve uygunluk gibi kavramlardı. Çünkü bunları son zamanlarda çok irdeliyoruz ve derinleştirmeye çalışıyoruz. Bizim dışımızda da bir dünya var. İşbirliklerini nasıl artırarak nitelikli hale getirebiliriz.

Bununla beraber Türkiye’de çok hızlı değişen bir gündem var. Ve ekonomik zorluklar var. Hepsini üst üste koyduğumuzda bizi ileride bekleyen serüven nedir acaba? Kısa, orta, uzun vadede nasıl konumlanmamız gerekiyor. Önümüzdeki bazı engelleri nasıl aşacağız? İşte bunların başında hem insani kaynaklar var hem ekonomik zorluklar var. Bunlarla ilgili önlemler almamız gerekiyor mu? Ya da hangi önlemleri alabilirsek bizi iyi insan etkili söz ve hayırlı eserlere ulaştırır, bununla ilgili görüşlerinizi merak ediyoruz.

-Değişen dünya koşullarında vakıf olarak kendi misyonumuzu yenilememiz gerekiyor. Geçmişte aldığımız kararlar günümüz koşullarında etkisini kaybedebiliyor. Bu sebeple yaşadığımız coğrafyayı anlamlandırabilmek için sürekli olarak kendimizi yenilememiz gerekmektedir.

-Türkiye’deki vakıfların sadece yardım ile ilgilenmemesi bunun aksine kendilerine düşünce ve fikir odaklı alanlar da belirlemesi gerekmektedir. Bizimde bu süreçte sürekli olarak fikirler üretmeliyiz ancak fikirlerimizi eylem boyutunda da ortaya koymamız gerekiyor. Ayrıca bulunduğumuz alanları en iyi şekilde temsil etmeli ve kapsam alanlarımızı genişletmek için ilgili insanlarla daha fazla iletişim kurmalıyız.

-Her şeyi bir kenara koyup gelecekte iyi doğru güzel insan modelini hayatımıza işlersek inşallah daha yaşanabilir bir dünya daha böyle tedirgin olmadan daha huzurlu bir şekilde yaşayacağımız bir dünya olacağını düşünüyorum.

-Cevabını aradığımız sorulardan bir tanesi önümüzdeki süreçteki yetkinlik alanlarımız nelerdir? Toplumda daha etkin nasıl olmalıyız? Bizim de vakıf olarak çalıştığımız birçok alan var. Bu alanlardan içerisinden özel odak alanlar mı tercih edeceğiz? Belli başlı bazı alanlarda daha çok mu yoğunlaşacağız?

Görüş ve sorulara yönelik Aldemir, şu değerlendirmelerde bulundu;

Biz ne yapmak istiyorsak o insanı bulacağız diğeri de öbürünü bulacak. Elbette ki her insanla yapacağımız işler var. Bu şahıslarımız içinde geçerli burası içinde geçerlidir. Biz her alan için uğraşıyoruz doğrudur ama bu dönemde alanımızı üçe ayırmamız lazım. Bir temel çalışma alanı iki destek faaliyetleri yani bir ordunun muharip gücünü arkada da besleyen lojistiği cephaneliği gibi. Yani biri diğerinden önemli veya önemsiz değil.

Herkes önemli, hiç kimse de çalışmalarının işçisi amelesi değil hepimiz birbirimizin yol arkadaşıyız. Kimimiz kürsüde, kimi çay veriyor, hepimiz dava arkadaşıyız. Zaten böyle şekillenir bu açıdan bizim temel çalışma alanımız özellikle gençlik çalışması, kadın, eğitim çalışması bizim temel çalışma alanlarımız diğer onun dışında olan alanlar destek faaliyetleri yani biz yetime yardım ederiz, annesine eğitim veririz. Temeli nedir bunun özgürleştirmek yetim annesinin ayaklarının üzerinde durmasını sağlamaktır. Üçüncüsü iyi yapanla iş birliği yapacağız.  Şuzan mevcutta yardımdan eğitime kadar birçok alanda farklı kurumlar ile iş birliği yapıyoruz

Bir defa haddimizi bilmemiz lazım, Bilmediğimiz anlamadığımız işleri bilene anlayana sormak gerekir. Bir bilenden öte bir bilen vardır. Türkiye’de dünyada bu konuların farklı yaklaşımları çalışmaları var. Bundan dolayı biz toplumun her meselesini dünyada şuan yaşanan her konuyu çözmek gibi bir yükümlülüğümüz yok. Sorunları çözerken haddimizi aşarsak kişiliğimiz parçalanıyor ve zarar görüyor. Sınırımızı bileceğiz haddimizi bileceğiz. Bir esnaf gibi… Yani bir adam ödemeyeceği şeyi almaz. Almışsa krize girer.

İnsanlığa katkı yapacak bir şey ortaya koyduğunuz zaman. İnsanlar gelip onu alıyorlar. İlim Çin’ de olsa gidip alıyor. Artık bizde insanların darlıklarını insanların sorunlarını sıkıntılarını çözecek üretimlere girmek gerekiyor. Oturup kalkıp günümüzü eleştiri ile öldürürsek çöküntü bir kişiliğe dönüşüyoruz. Burada biz ne yapacağız? Var olduğumuz yerde de kendimizi geliştirmemiz lazım.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Abdullah İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir hadis diyor ki; insanlar içlerinden bir tane bile binmeye elverişli bulmadığınız yüz develi bir sürüye benzer diyor. Yüz tane deve var ne iş yapmak istiyorsanız deniyorsunuz ne kadar çok insana temas edersek hedefimize o kadar çok yaklaşırız. Diğeri işe yaramaz değil diğeri de başka bir sivil toplumun amaçladığı işine hizmet eder. Bu açıdan hakikaten hadis çok manidar. Anlamsız insan yoktur. Yüz tane deve var içinden bir tane develer işe yaramaz mı mutlaka hepsinin gördüğü işler vardır. Ancak biz ne yapmak istiyorsak o insanı bulacağı bu vizyonu yakalamak, korumak ve sürdürmek için kendimizi yetkinleştirmeli, yetkin insanları sürece katmalı ve kumaşı, şahsiyeti sağlam insanları eğitim süreçlerine katmalıyız.

Yeni Haberler

Image
Arabic English Turkish