İlim Hikmet Vakfı İftardan-Sahura Genişletilmiş Yönetim Kurulu Toplantısı Anadolu Federasyonu Birim Temsilcilerinin katılımı ile İlim Yayma Cemiyetinde Yapıldı.
Toplantıya Malatya, Mersin, Adana, Gaziantep ve İstanbul illerinden de temsilciler katıldı. Hem temsilciler hem il dışından gelen misafirler Kayseri İlim Hikmet Vakfının deprem bölgeleri ile ilgili yaptığı çalışmaları beyan ederek Kayseri ilinde yapılan çalışmalar hakkında tüm birimler, Anadolu Federasyonu yönetimine sunum yaptı. Değerlendirmeler sonrası deprem bölgesi ve Afet Koordinasyon çalışmaları ile ilgili bilgi verildi.
Yapılan sunumların ardından Anadolu Federasyonu Başkanımız Turgay Aldemir konuşma gerçekleştirdi. Aldemir, "Kıymetli kardeşlerim, Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi hepinizin üzerine olsun. Hepimiz büyük bir imtihanın içinden geçiyoruz. Hepimizin bir tarafı enkazda kaldı. Kimimiz yakınlarını kimimiz her gün aşina olduğu iş arkadaşlarını, kapı komşularını bıraktı. Hatıralarımız kaldı. Şehirlerimiz sanki bu iki ay birkaç yıl gibi hayatımızda bir yer tutmuş oldu, oysa ki ikinci ayı yeni tamamladık. Ama zaman o kadar hızlı ilerliyor ki aylar geçmiş ama insana yıllar olmuş gibi geliyor. Ben hafta içi İstanbul'daydım. İstanbul'a hareketli bir şehirdir, şehrin ritmi bana yavaş geldi. Yani o şehir sanki duruyordu. Biz deprem bölgesinde hayatı yirmi dört saat üzerinde ve onlarca şeyi aynı anda yaşadık. İşte bir grup arkadaşımız enkazda çalıştı. Diğerleri ihtiyaçlarını karşıladı. Gün oldu bir grubumuz vefat eden arkadaşımızın cenazesini hazırladı. Hemen gidip onu defnedip gelip diğer insanların ihtiyaçlarıyla uğraştı.
Dünyanın her yerinden koşup gelenler oldu. Ülkemizin her köşesinden buna dahil olmak içinimkan bulan herkes geldi. Hani Rabb'imiz diyor ya “Yol bulan, benim beytimi ziyaret etsin” adeta buralar bir buluşmaya, bir ziyaret yeniden bir hasbihale dönüştü. Konuşmadan anlaşılan, dertleşilen günler, geceler, saatler yaşandı. Bu süreç tabii ki Fatih Başkan'ın da dediği gibi bize şunu öğretti. "Teşkilatlı, daha önce bir sivil toplum örgütünde faaliyet yapmış, bir başkasının derdi için çaba sarf etmiş. Bunun için yorulmuş, alın teri dökmüş, kafa yormuş toplumunu, milletini, ülkesini, insanlığı anlamak için okumuş, araştırmış, kendini yenilemiş insanlar bu asrın felaketinde hiç tereddüt yaşamadılar". Hani Necip Fazıl'ın dediği gibi “kim dediğinde sağına soluna bakmadan ben diyen büyük bir topluluk oldu.” Her taraftan insanlar ben ne yapabilirim diye geldi. Sahada şu çok açık bir şekilde görüldü. Bu depremden önce Türkiye'de cemaatler, sivil toplum örgütleri kıyasıya bir tartışılıyordu. Gerekli midir, değil midir? işte bunlar şöyle mi olmalıdır, böyle mi? Birçok tartışma yaşanıyordu. Bu deprem, sivil toplumun yeniden dönüşüne vesile oldu. Yeniden iadeyi itibarına ve milletinin bağrında, coğrafyasının bağrında adeta onurunu taçlandırmış oldu. Herkes bulunduğu yerden çabasıyla, gayretiyle bunu ortaya koydu. Tabii ortaya konulan bu çabalar, rakamlarla ifade edilemeyecek kadar büyüktü. Yaklaşık bine yakın sivil toplum örgütü resmi kayıtlı olan bilfiil buradaki çalışmalarda yer aldı. Ramazan’dan önceki rakamlar devam eden üç yüzün üzerinde şuan üç yüz on iki tane sivil toplum örgütü devam ediyor. Bir de kayıt dışı gelip işte bir grup arkadaş gelmiş veya bir şehirden gelmiş. Koordinasyonla, kriz masalarıyla irtibatlı çalışmayan bir o kadar daha sivil toplum örgütü var ancak Ramazan'ın da sıcaklığı işte bayrama doğru, Kadir Gecesi'ne doğru yaklaşıyor. Görülen o ki, bayramdan sonra bu sıcaklık azalacak ve öngörülen başka büyük krizlerde de bunun yüzün altına düşecektir. Bizler sürdürülebilirliği az ve devamlı ibadetin makbuliyetinden alan bir teşkilatız. Az ama sürekli öyle hızlı gidip sonra yorulup kalmadan bunu yapılandırmak, bunu planlamak, bunu projelendirmek, hayatın buradaki ihtiyaçlarının değişkenliği karşısında yenilenerek gayret etmek, zaten teşkilatlı örgütlü yapı da bunu gerektiriyor. Bunun için biz federasyon olarak dünün ihtiyaçlarını bugün çözersek, bugünün sorunlarını çözmüş olmayız. Dünün ihtiyaçlarını kendi gününde giderip, bugün yarının ihtiyaçlarını öngörmek zorundayız. Yoksa sürekli bir geç kalmışlık içerisinde ve bir burukluk ve kaynak israfıyla da karşı karşıya kalıyoruz. Bundan dolayı Türkiye'de hakikaten ciddi bir sivil toplum örgütlü insan, özellikle de toplumda birikmiş. Adeta Türkiye'nin köyünden, kasabasından, en ücra şehrinden insanlar buralarda akrabaları, buralardakiler komşuları varmış gibi hiç tereddüt etmeden geldiler. Yurt dışından da aynısı. Biz yetmişe yakın ülkeden heyetleri ağırladık. Saha organizasyonlarını yürüttük. Güney Afrika'dan Japonya'ya, Çin'den Rusya'ya, İsrail'den Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, Norveç'e, Danimarka'ya körfez ülkelerinden Afrika'nın en iç noktalarına “ben ne yapabilirim?” diyen gelen insanlara tanık oldum. Afrikalı bir kabile kalacak çadırlarını göndermişti. Afganistan’dakiler büyükelçilikle irtibat kurmuştuk. Bize beş yüz elli tane çadır geldi. Belki elli defa yer değiştirmiş, üzerinde bir sürü mühür var. Büyükelçiyle görüştüğümüzde ya bunlar fazla mı? Diye sorduk Afganistan zaten perişan. Şunu dedi “Her birinde bir aile yaşıyordu. Aileler birbirinin çadırını paylaşarak bunları boşaltıp gönderdiler. Bu ta neresi? Bakın Afganistan daha Kudüslü anaların Bir daha bu milletin ihtiyaçları bize düşmez. Ömrümüz de yetmez. Bugün burada olalım diye. Evlatlarını göndermişlerdi. Her biri üniversitelerde profesör olan çocuklarını ve yanında da yardımlarıyla bu biriktirdiğimizdir. Türkiye'nin işte Kayseri'sinden tutun da diğer illerine kadar her biri dünyanın her yerinde dostlarımız, arkadaşlarımız, adeta akrabalarımız var biz bu insan, bu insanlık sevdasını önce yıllar önce, işte burada Bilgi Kitabevi vardı. Nerede bir kitap olsa, bir tercüme eser olsa burada yoksa dünyanın bir yerinden yani mesela İmam Harun'u bizim kuşak hepsi tanır. Güney Afrika'da ben camisine gitmiştim. Dün de oradan gelmişlerdi, onun camisinin oradan, Ahmet Didat'ın gençleri gelmişti. Bölgede çalışmak için yani bakıyorsunuz ki Eritreden, Moradan, Ogadinden gidip orayla dertlenen arkadaşlarımız oldu. Bizim bu topraklara sığmayan ufkumuz kütüphanelerimizle başladı. Sonra bunu onların ihtiyaçlarını karşılamaya dönüştürüp yardım kuruluşlarımız, eğitim kuruluşlarımız nerede bir acı var o coğrafyanın insanlarından önce oradaydık. Ve bugün bunların hepsi buraya geldi. Bunların hepsi değerli arkadaşlar işte burada ilim hikmet vakfında, buralardaki şu toplantılarımız aslında doğal bir insanlık toplantısı. Birleşmiş Milletler'in yukarıda bir güvenlik konseyi toplanıyor ama aşağıda Birleşmiş Milletler'in, Birleşmiş İnsanlık Toplantısı'nı sivil toplum örgütleri yapılandırıyor. Bu coğrafyanın gençleri yürütüyor, kadınları yürütüyor, öğretmenleri yürütüyor. Vicdanını her insanı yürütüyor. Onun için birçok yerden ses çıkmazken işte Mescidi Aksa'da bir hareketlilik oluyor. Biz burada sanki kendimiz oradaymışız gibi canımız yanıyor. Biz şuna inanıyoruz şarkta bir müminin ayağına bir diken batsa diğeri hissetmiyorsa gerçekten iman etmiş olamaz. Düsturuyla buraları kurdu ve hamdolsun bu deprem vesilesiyle bir şey daha tescillendi. Sivil toplum örgütleri içinde yaşadığı toplumun vicdanıdır. Buralar bir buluşma yerine dönüştü. İşte şu an içinde olduğumuz bu müessese bir sürü kardeşimizi misafir ediyor. Bir sürü insanın sığınağı deprem bölgesinde de bölge dışında da Kayseri gibi Mersin'den Yusuf kardeşim burada, İstanbul'da insanlar adeta yollara, şehirler arası yollara kamp kurarak bize gelin dediler. Bunu hep tarihten anlatırlardı. İşte nerede o eski günler bir misafir sofraya götürebilir miyim? deniyordu. Hakikaten bugün bunları yaşadık. Dünyanın her yerinden insanları da buluşturdu. Tabii bu fay hatları Allah'ın bir sünnetullahı. Bunları bileceğiz, bunun ilmini bileceğiz. Bunlarla bunları yok sayarak biz bu dünyada mekan tutamayız. Yerküredeki fay hatları gibi sosyolojinin de fay hatları var. İşte insanın da fay hatları var. Peygamber Aleyhisselam’ın da kendi toplumunda ortaya koyduğu bura bu toplumun Gayrimüslimi var, Müslüman'ı var, Alevi’si var, Sünni'si var, sağcısı var, solcusu var. Bunların hepsini himaye edecek. Hepsinin farklılıklarıyla onları gözeterek, yönetecek siyasi akıllar üretmeye ihtiyaç var. Yoksa Medine bir kaos yeriydi. Hazreti Peygamber, bu siyasi fay hatlarını görerek üst bir yönetim aklı oluşturdu. Bunları ayrıştırarak değil, buluşturarak. Biz de bu coğrafyanın fay hatlarını gerek yerin altındakilerini gerek yerin üstündekilerini bilerek buna göre yapılandırmak ve buna göre çalışmak zorundayız. Bizim şunu takdir edersiniz ki hepimiz bu depremde şunu yaşadık. "Ya mutlaka ben arama kurtarma eğitimi alacağım, işte bu tür işlerde en önde olacağım". Evet hepimiz dayanıklı insan olmalıyız ilk yardım gibi o sağlıktaki ilk yardım eğitimi gibi, hayatta kalmak gibi zor şartlarda çünkü eksi yirmiydi. Eksi yirmide hayatta kalmak biraz da eğitim istiyor Bunları bilmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar, bu coğrafya zor bir coğrafya. Bir taraftan yangınlar, bir taraftan seller, bir taraftan depremler, işte kısmi felaketler, iç göçler, dış göçler, yönetim krizleri biz bunlardan adam kurtararak sorumluluğumuzu yerine getiremeyiz. Enkazdan adam kurtarmak güzel bir şey ama enkaza nasıl dönüşemeyebiliriz bu konuda konuşmamız lazım. Yangından adam kurtarmak, selden adam kurtarmaktır. Bakın şu masanın etrafında her disiplinden arkadaşlarımız var; mühendislerimiz, siyaset ve toplum bilimcilerimiz, iktisatçılarımız var. Sosyolojiyle ilgilenenlerimiz vardı. Bunları bir araya getirdiğimizde biz bu topraklarda dirençli, dayanıklı, fay hatlarından uzak, sel, dere yataklarından uzak, yangına karşı risklerini almış, sosyolojik fay hatlarını bilerek şehirlerini yapılandıran bir akılla, dayanıklı şehirler, dirençli yapılar, güçlü sivil toplum örgütleri krizler karşısında ayakta duran yapılar ki pandemide bunu yaşadık. Bakın o Avrupa'nın koca ülkelerinde yaşlılarını ölüme terk ettiler. Yine bu topraklardan işte inançlı insanların, içinde vicdanı kalanların koşup gittiğine birçok defa şahit oldu. Burada da bunun benzerlerini ne yapabilirim diye gayret eden, hiç tanımadığı insanlar için dertlenen o süreçte insanlarımız oldu. Bunun için bizim bundan sonra Sivil toplum örgütleri olarak bir taraftan bu krizlerde nasıl ayakta kalırız ama asıl hedefimiz bir enstitü gibi, bir araştırma merkezi gibi yol gösterici olmak. Nitelikte yetkinliği olan, donanımı olan bu yetkinliklere sahip insanlar yetiştirmemiz lazım. Dayanıklı, dirençli, toplumlar inşa etmemiz lazım. Yoksa işte bir yerden bir grup insan gelir, toplum gerilir. Bir dere yatağı niye taşsın ki? Geçen işte Urfa'daki dere yatağının taşmasını incelemişti arkadaşlar. Tamamen insan kusuru, doğa orada, arada bir o şekilde akıyor. Tüm bunlara rağmen bizim hala gidip işin ajitasyonuyla uğraşaraktan yürüyemeyiz. Biz umudun, biz ufkun, biz geleceğin aydınlık olması için mücadele etmesi gereken yerleriz. Burada acılarımızı konuşarak buraları bir ağlama duvarına dönüştüremeyiz. Burada yaşadığımız toprakların geleceğine dair hep beraber oturup, çalışıp, ilgililerine, yetkililerine görüşlerimizi önerilerimizi sunarak hareket etmemiz lazım. İşte bunun için bizler bulunduğumuz illerde fırsat bulan arkadaşlarımız hemen sabahın ilk saatlerinde kriz masalarına giderek oranın kurucu unsuru oldu. Birinin çağırmasını beklemedim. Gelmeyeni biz çağırdık. Nerede kaldın kardeşim milletine bugün lazımsın. Yoksa kenarda durup böyle ayrık otu gibi duramayız.
Değerli arkadaşlar, işte bugün de biz dayanıklı sivil toplum örgütü, Şehirli münevver farklılıkları zenginlik gören, birbiriyle kendisi kalarak bağ kuran, birbirinin içinde yok olmayan çünkü biz şuna inanıyoruz. Bir insanın akıl emniyeti bizim için kutsaldır ve kıymetlidir. Akıl emniyeti diğerinin aklına, fikrine yer açmaktır. Saygı duymaktır. Ona fırsat vermektir. Onun görüşünü de karar alırken bir kişi de olsa dikkate alarak hareket etmeyi bilmektir. Yoksa birilerinin aklını yok sayarak akıl emniyetini sağlamış olamayız. Bu toprakların hakikaten zenginliği birçok sorunlarını çözmeye yetecek kadar bir donanıma sahiptir " ifadelerini kullandı.
Daha sonra önümüzdeki dönemde İlim Hikmet Vakfı için öne çıkması gereken faaliyet ve içerikler konusunda kapsamlı önerilerde bulunuldu.